Dünya Çevre Günü 1974 yılından beri birçok ülkede 5 Haziran’da kutlanmaktadır. Kutlamalarda, bir önceki Dünya Çevre Günü’nden itibaren geçen bir yıllık sürede doğayı korumaya yönelik çalışmalarda kaydedilen ilerlemelerle ilgili konuşmalar yapılır. Ne yazıktır ki ülkemizde bu tür çalışmalarda pek bir ilerleme kaydedildiği söylenemez. Bu yüzden öncelikle çevre bilincini artırmak, hedeflerimizi hatırlatmak ve de çözüm önerisi getirmek için en önde gelen çevre sorunlarına değindik.
Özel Çevre Koruma Bölgelerimizi Korumuyor ve Değerlendirmiyoruz;
Ülkemizde bulunan 7 adet olan Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde ne yazık ki gereken denetimler ve faaliyetler yapılamamakta, bölgelerde turizm faaliyetleri geliştirilmemektedir. Bölge halkının doğayı koruyarak ekonomik kazanç sağlayabilmesi için kapsamlı bir ekoturizm çalışması yapılmalıdır. Koruma, eğitim ve araştırmaları destekleyebilmek için Çevre Koruma Dairesi’nin
kapasitesi artırılmalı, personel ve kaynak yetersizliğine bağlanan sorunlar sivil toplum örgütlerinin katılımı ile çözülmeli ve ÖÇKB’ler iyi yönetime kavuşturulmalıdır. Girne Dağları ÖÇKB olarak Bakanlar Kurulu tarafından acilen ilân edilerek yönetim planları uygulamaya geçirilmelidir.
Öte yanda ülkemizdeki orman arazileri geleneksel olarak en iyi korunan doğal alanlardandır. Ancak, ne yazık ki çam ormanları son yıllarda çam kese böceklerine teslim edilmiştir. Ülkemizdeki orman arazilerinde kaçak kesimler, yol yapımı, keçi otlatma ve orman zararlıları ile ilgili yeterince önlem alınmamaktadır. Ülkenin %19’unu kaplayan orman arazilerinden sorumlu devlet dairesinde sadece 4 adet kadrolu Orman Mühendisi bulunmaktadır. Orman Dairesi Teşkilat Yasası AB’ye uyumlaştırılarak kadrosu teknik uzman personelle takviye edilerek güçlendirilmelidir.
Organik Gıdalar Hem İnsan Hem Doğa Sağlığı Demek;
Ülkemizde %56’lık bir oranla en geniş araziye sahip olan tarımsal alanlar, şehirler, köyler, ormanlar, dağlar ve dere yatakları ile içiçe geçerek bir mozayik oluşturmaktadır. Bu tarımsal alanlarda her yıl tonlarca kimyevi gübre, böcek ilacı ve herbisitler kullanılmaktadır. Gıdalarda oluşturduğu riskler yanında, bu kimyasalların denetimsiz şekilde kullanılması bitkiler, böcekler ve diğer omurgasızları etkileyerek besin zincirine girmekte ve sürüngenleri, kuşları ve de memelileri olumsuz etkilemektedir. Ayrıca aşırı kullanıldığı zaman bu kimyasallar yeraltı sularına karışarak içme ve kullanma sularına bulaşmaktadır. Hem insan için gıda güvenliğinin sağlanabilmesi, hem de doğal hayatın korunabilmesi için ülke çapında tarımsal üretimde kullanılan kimyasalları kontrol altına alan GLOBALGAP sertifikasyon sistemine ve organik tarıma geçiş süreci başlatılmalıdır.
Atıklar Sorun Yaratmamalı, Kazanca “Dönüşmelidir”;
Ülkemizde turizmden sağlığa insanları olumsuz etkileyen ve halkın yaşam standartlarını düşüren çöp ve atık sorunu gittikçe büyümekte, ve herkesin sorumlu olduğu bir utanç kaynağına dönüşmüştür. Her gün tonlarca atık ülkemizin çeşitli yerlerine boca edilmekte, CMC maden atıkları yıllardır toprak, su ve hava gibi doğal kaynaklarımızı kirletmektedir. Bunun önüne geçilmesi, bir yandan çevrenin korunması diğer yandansa atıklardan enerji üretilmesi için dünyadaki teknolojiden yararlanacak projelere dayalı yatırımlar teşvik edilmelidir. Evsel atıklar için evde kompostlama veya birçok belediyenin yarım kalmış kompostlama projeleri hayata geçirilmelidir. Kurum ve işletmelerde atıkların iyi yönetimini sağlamak için eco-label sertifika sistemi uygulanmalıdır.
Taş Ocaklarının Çevreye Etkisi Azaltılmalıdır;
Taş ocaklarının ülkemizde çevre adına büyük zararlara yol açtığı aşıkardır. Taş ocaklarında toz, gürültü ve titreşimi azaltma yöntemleri kullanılması sağlanmalı, tahribata uğramış yerlerin rehabilitasyonu için uluslararası alanda kullanılan metodların ocağı kullanan işletmeler tarafından yerine getirilmesi teşvik edilmeli, yasal düzenlemeyle geçmişte kullanılan ve ekonomik ömrünü yitirmiş taş ocaklarının rehabilitesi zorunlu kılınmalıdır. Telafisi olmayan doğa tahribatına sebep olan taş ocaklarının ve diğer ocakların faaliyetlerinin etkili şekilde denetlenmesi ve çevreye olumsuz etkilerini minimize edecek “Teknik Nezaretçi” sistemi uygulanmalıdır.
Çevre Düşmanı Yapılaşma Durdurulmalı, Yerleşim Yerleri Doğayla Dost Olmalıdır;
Büyüyen şehirler, yeni yapılmakta olan yerleşim yerleri doğayı tahrip ederek biyoçeşitliliği azaltmak zorunda değildir. Çevreci tasarımlarla, doğru yapılan şehir planlamayla doğaya, biyoçeşitliliği yüksek olan sulak alanlara, hızla betonlaştırılmakta olan kıyılara zarar vermeden, plajları halktan çalmadan şehirleşme ve gelişme mümkündür. Doğal ve tarımsal değeri düşük alanlarda inşa edilecek çevreci yerleşim yerleri biyoçeşitliliğe zarar vermemekte hatta, artırabilecek konumdadır. Ülkesel Fiziki Plan’ının çevreye duyarlı şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. Ekolojik önemi yüksek bölgelerin korunacağı, çevreye uyumlu şehir planlaması şarttır. Binalara inşaat izni, ilgili bölgenin ekolojisine göre belirlenecek “çevreci kriterlere” uymak şartı ile verilmelidir. Halen yaşadığımız şehirlerin karbon ayak izini azaltmak (atmosferdeki karbondioksit oranını düşürmek) için yeni teknolojiler kullanılmalıdır. Singapur’daki gibi karbon – negatif (tükettiğinden fazla enerji üreten) evleri belki yapmaya başlayamadık henüz ama, en azından 5 Haziran 2016’da, Singapur’da yere sakız atmanın cezası 1000 dolar olduğunu bildiğimiz gibi Lefkoşa’da, Lefke’de, Karpaz’da yere çöp atmanın yasal cezasının ne olduğunu bilelim ve bilmekle kalmayıp bu cezaları caydırıcı hale getirip uygulayalım.