Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay “Halkın Partisi Kıbrıs sorunu konusunda bundan sonrasıyla ilgili olarak Halkımız açısından önemli bir güvencedir. Halkımızın haklarını on yıldan uzun bir süredir müzakerelerde savunmuş insanlar olarak biz, Halka bu güvenceyi veriyoruz. Hükümeti kuracak olan Halkın Partisi, sadece ülkenin iyi yönetilmesi konusunda değil Kıbrıs konusunda da ciddi ve Halka güven veren bir duruş sergileyecek” dedi. Özersay, Kıbrıs’ta hiçbir şeyi sorgulamadan yeniden müzakereye oturmak yerine önce iki taraf arasında sağlıklı bir diyalog sürecinin başlaması gerektiğini söyledi. Özersay belirli konularda işbirliği yapılmasının önemli olduğuna dikkat çekerek, “yangınların söndürülmesinde bile birlikte çalışamazken, ortaklık devletini nasıl olup da birlikte yöneteceğimizi düşünmek zorundayız. Yani önce birlikte var olmayı, bazı konularda birlikte çalışmayı öğrenmeli ve tecrübe edinmeliyiz. Evet bu imkansız değildir ancak bu, iki tarafın birbirine ve kurumsal yapılarına, tanımıyorsa bile, varlığını kabul anlamında saygı göstermesinden geçer” dedi.
“Esas Sorun Müzakerelerin Nasıl Yapıldığı Değil”
Halkın Partisi lideri Özersay “Kıbrıs sorununda yarım asırlık müzakere ertesinde herkesin görmesi gereken şey, bu sorunun esasen müzakerelerin şekliyle ilgili olmadığıdır. Sıkıntı daha derinde bir yerlerdedir. Yönetimin ve zenginliğin paylaşılması konusundaki isteksizlik ortadadır ve BM raporlarında da tespit olarak yer almıştır. Bu nedenle müzakerelerin kaldığı yerden başlaması gibi bir yaklaşım, ister ucu açık isterse kapalı olsun, ister paket isterse bir başka yaklaşım benimsensin doğru değildir. Gelinen bu noktada, ortada çöken bir süreç vardır. Tarafların sorgulaması gereken şey sadece müzakerelerin yöntemiyle sınırlı kalırsa buradan hiçbir yere gidilemez. İki lider en erken zamanda bir araya gelmeli ama müzakere etmek için değil, aynı kısır döngüye girmek için değil, bir diyalog kurmak için, bu diyalog yoluyla federal ortaklıktan aynı şeyi anlayıp anlamadıklarını netleştirmek, böyle bir çözümü ne kadar isteyip istemediklerini netleştirmek için görüşmelidirler. Tükenen müzakereyle, tükenen al-ver yaklaşımıyla da bir yere gidilemiyorsa sorunun, sıkıntının başka yerde olduğunu herkesin görmesi ve kabul etmesi gerekir. Son dönemde ucu açık olmayan, paket yaklaşımı içeren yeni bir müzakereden bahsediliyor. Biz böyle bir adımın bizi yeniden müzakere masasına hapsedeceğini, 50 yıl daha devam edecek kısır bir müzakereyi beraberinde getireceğini düşünüyoruz ve doğru bulmuyoruz. Kaldı ki İsviçre’de müzakerelerin kaldığı yerden başlanması, Kıbrıs Türk tarafının ciddi bir pozisyon kaybına neden olur. Kıbrıs Rum tarafı hiçbir esneklik göstermeksizin bizim pozisyonlarımızı “artık sona geldik” diyerek zayıflatmıştır. Şimdi gidip de oradan başlanırsa, sürecin varacağı nokta her durumda yerleşmiş BM parametrelerinin gerisinde kalır ki bu da Kıbrıs Türkü açısından bir tehlikedir” dedi.