Halkın Partisi Cumhurbaşkanı Akıncı’ya müzakere süreci konusundaki görüşlerini içeren kapsamlı bir mektup gönderdi. Mektupta Halkın Partisi’nin karşılıklı kabul edilebilir ve her iki toplumun da içine sindirebileceği bir çözümü ve sonuç alıcı olduğu sürece müzakere sürecini desteklediği vurgulanarak Cumhurbaşkanı’na müzakerelerin ele alınışı konusunda bazı eleştiri ve önerilerde bulunuldu. Kuruluşundan bu yana 8 aylık bir süre geçmiş olmasına rağmen parti yetkililerinin müzakere süreci konusunda herhangi bir şekilde bilgilendirilmediğine dikkat çekilen açıklamada “buna rağmen Halkın Partisi görüş, eleştiri ve önerilerini Cumhurbaşkanı ve kamuoyu ile paylaşmayı Halka karşı sorumluluğunun bir gereği olarak görmektedir” ifadelerine yer verildi.
“Sadece Üçlü Görüşme Sonuç Vermez, Garantörlerle Toplantıyı Zorlayın”
İçeriği kamuoyu ile de paylaşılan kapsamlı mektubunda Halkın Partisi, müzakere sürecinde bir sonuca ulaşılabilmesi için, tüm ilgili tarafların bir araya gelmesi ve tüm konuların masaya yatırılıp gerçek anlamda al-ver aşamasına geçilmesi gereğine dikkat çekerek “sadece Genel Sekreter başkanlığında yapılacak bir üçlü görüşmeye razı olunmaması, Garantörlerin de dahil olacağı beşli toplantının yapılmasının zorlanması” çağrısı yaptı. Rum tarafının bu türden bir toplantıya karşı çıkması durumunda nasıl bir yaklaşımla uluslararası toplumun bu konuda ikna edilebileceğine ilişkin öneriler de ortaya konuldu.
“Son Aşamaya Geçmek İçin İlerleme Şartını Kabul Etmeyin, Farklı Bir Yol Mümkün”
Mektupta bir süredir sayın Akıncı da dahil son aşamaya geçilebilmesi ve Garantörlerle biraraya gelinebilmesi için ilerleme olmasının bir şart olarak ortaya konulmaya başlandığına, oysa bu türden bir yaklaşımın müzakereleri sürüncemede bırakacak bir istismarı da beraberinde getirebileceğine dikkat çekildi. Mektupta ilerleme şartı yerine 11 Şubat belgesinde yer alan ve Kıbrıs Türk tarafının esasen kullanması gereken argüman da bir öneri olarak ortaya konuldu.
“Prosedürde İlerleme Sağlamak İçin, Garantilerde Esneme Algısı Yaratmak Tehlikelidir”
Mektupta ayrıca Garantilerde bir esneklik sağlanabileceği söylenerek müzakere prosedüründe bir sonraki aşamaya geçilmeye çalışıldığını ama bunun doğru bir yaklaşım olmadığının da altı çizildi. Bu konuyla ilgili mektupta şu ifadelere yer verildi: “müzakerelerde prosedürde bir ilerleme elde edilebilmesi için altı başlıktan birinin yada birkaçının esasına dair taviz verilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu konuya gerekli özenin gösterilmesi gerektiği inancındayız. Bir süredir Garantiler konusunu Türkiye ile görüşeceğinizi söylemeniz, sonrasında da Türkiye ziyaretiniz ertesinde bu konuda basına açıklamalarda bulunmanız Garantörlerin de katılacağı toplantıyı gereksiz kılan bir durum yaratabilir. Üstelik bu yaklaşım, esasen doğru olmasa bile Kıbrıs Rum tarafında Garanti sisteminden vazgeçebilecek olduğumuz yönünde bir algı yaratmış durumdadır. Eğer bunu Garantörlerin de katılacağı toplantı yapılsın diye vurguluyorsanız Kıbrıs Rum tarafı yakında “zaten Türkiye ile siz istişare ediyorsunuz, bize Türkiye’nin pozisyonunu siz söyleyin kendi aramızda bunu da konuşalım” şeklinde bir tutum izlemeye başlayabilecektir.”
“Çerçeve Anlaşmasına Değil, Kapsamlı Çözüme Odaklanın”
Son dönemde Kıbrıs Türk tarafından yapılan bazı açıklamalarda müzakerelerde bir çerçevenin ortaya çıkarılabileceğinin söylendiğini, bunun da “kapsamlı çözüm yerine genel bir çerçeve anlaşması mı gündemde” sorusunu akla getirdiğini belirten Halkın Partisi olası bir çerçeve anlaşmasının sakıncalarına dikkat çekerek kapsamlı çözüme odaklanılmasını istedi. Mektupta bu konuda “uyuşmazlığın taraflarının genelde temel bazı kavram ve ilkeleri, hatta BM parametrelerini bile farklı anladığı ya da anlamayı tercih ettiği bir uyuşmazlıkta, genel ve muğlak belgelerin Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olamayacağına inanıyoruz. Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafının kapsamlı çözüm vurgusunu öne çıkarmasının gerekliliğine dikkat çekmek istiyoruz. Bu süreçte “bugüne değin elde edilenleri kayıt altına almak” gibi bir düşünceyle bir çerçeve anlaşması ortaya konulacak olursa Kıbrıs Türk tarafının buna temkinli yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz” denildi.
“Doğal Gaz ‘Çantada Keklik’ Yapılırsa, Çözüm İhtimali Azalır”
Doğal gaz konusunun müzakereler bağlamındaki etkisine de değinilen mektupta uzunca bir süredir Kıbrıs Türk tarafının doğal gaz konusunu geri planda tuttuğu, Kıbrıs Rum tarafının bu konuda yoluna devam etmesine rağmen meselenin gerekli düzeyde diplomatik girişimle gündeme taşınmadığı eleştirisi yapıldı. Bu konuda mektupta şu ifadelere yer verildi: “Bugünden sonra Kıbrıs Rum tarafının “çözüm olmasa da doğal gazı zaten çıkarabiliyor ve satabiliyoruz, o zaman çözüm olmasa da olur” diyebileceği bir ortamın önlenmesi için çok daha fazla çaba sarf edilmesi gerekiyor. Başta ABD olmak üzere uluslararası aktörler ile olan temaslarınızda bu noktaya dikkat çekmeniz bize göre çok önemlidir. Bunu “biz de bu kaynaklardan yararlanmak istiyoruz” mantığına oturtmak yerine “çözüm olmadan bu konu Kıbrıs Rum tarafı için garantilenmiş bir hal alırsa çözümden uzaklaşacaklar” noktasına dayandırılmalıdır diye düşünüyoruz.”
“Üzerinizde Önemli Bir Sorumluluk Var”
Mektup şu saptamayla sonuçlandırılıyor: “Halkın Partisi, Kıbrıs Türk halkı gibi Kıbrıs müzakerelerinin artık bir sonuca ulaşmasını istemektedir. Tercihimiz başarılı bir sonuçtur ve karşılıklı kabul edilebilir kapsamlı bir çözümdür. Bu süreçte üzerinizde önemli bir sorumluluk olduğunu biliyoruz. Bazı siyasilerin sorumsuzca hareket ederek sizi açıklamalarıyla, tam da müzakerelerin önemli bir aşamaya geldiği bir dönemde, rahatsız etme gayreti içerisinde olduklarını da gözlemliyoruz. Bu türden gelişmelerin sürece dair konsantrasyonu bozmayacağını ümit ediyoruz. Kıbrıs Rum tarafı, içinde bulunduğu mevcut durum ve statükodan istifade ediyor olması nedeniyle müzakereleri devam ettirmek ve avantajlı siyasi konumunu daha da konsolide etmek eğilimi içerisinde olabilir. Aksi söz konusuysa, süreci iyi yönetmeniz bizleri kapsamlı çözüme taşıyacaktır ki bu bizim ilk tercihimizdir. Kıbrıs Rum liderliğinin niyeti konusunda sıkıntı varsa dahi, süreci iyi yönetmeniz bu sorunun neden çözülemiyor olduğunun doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. Eleştiri ve önerilerimizi dikkate alacağınızı umuyor, çok da kolay olmadığını bildiğimiz çalışmalarınızda kolaylık ve başarılar diliyoruz.”
Halkın Partisi tarafından Cumhurbaşkanı Akıncı’ya gönderilen kapsamlı mektubun tam metni şöyle:
Sayın Mustafa AKINCI
KKTC Cumhurbaşkanı
Lefkoşa
Sayın Cumhurbaşkanım;
2015 yılında Cumhurbaşkanlığı görevine gelişiniz ertesinde devam ettirdiğiniz Kıbrıs müzakereleri sürecini, parti programımızda da vurguladığımız üzere destekliyoruz ve bu müzakerelerden her iki tarafın da içine sindirebileceği, karşılıklı kabul edilebilir kapsamlı bir çözüm çıkmasını arzu ediyoruz. Halkın Partisi, müzakerelerin sonucunda kapsamlı bir çözüm ortaya çıkması durumunda ne “nasıl olursa olsun evet” ne de “nasıl olursa olsun hayır” diyecek, ortaya çıkan çözümün Halkın yararına olup olmadığını kapsamlı şekilde değerlendirip kararını olası çözüm belgesinin içeriğine göre verecek ve Kıbrıs Türk Halkını da olası bir referandumda bu değerlendirmeleri ışığında bilgilendirecektir.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Sürdürmekte olduğunuz müzakere sürecini mevcut olumsuz şartların sunduğu imkan dahilinde yakından takip etmeye çalışıyoruz. Maalesef Cumhuriyet Meclisi dışındaki siyasi partilere yönelik olarak bugüne değin herhangi bir bilgilendirme yapılmamış ve görüş de sorulmamıştır. Önceki Cumhurbaşkanları döneminde de Meclis dışındaki siyasi partilerle ilgili tutum bu yönde olmuş olabilir. Ancak burada farklı bir durum olduğuna inanıyoruz. Halkın Partisi’nin, sekiz ay önce Kıbrıs Türk siyasi yaşamına girdiği günden bu yana pek çok kamuoyu yoklamasında da teyid edildiği üzere ilk seçimde hükümette sorumluluk üstlenmesi en güçlü siyasi parti konumuna geldiği aşikardır. Halk ile sürekli temas halinde olan, ülkenin farklı bölgelerini seçim dönemini beklemeksizin sürekli ziyaret eden ve vatandaşlarla görüş alış-verişinde bulunan bir siyasi parti olmasına rağmen Halkın Partisi maalesef bu sürecin dışında tutulmuştur. Oysa ziyaret ettiğimiz farklı bölgelerin, örneğin sınıra yakın yerleşim yerlerinde yaşayan vatandaşlarımızın müzakerelere dair farklı hassasiyet, beklenti ve endişeleri olduğunu gözlemliyoruz. Bunların bir bölümünün toplumun yeterince ve olması gerektiği gibi bilgilendirilmemesinden kaynaklandığını, bunun da çoğu zaman Kıbrıs Rum basınının etkili bir manipülasyon yapmasını mümkün kıldığını düşünüyoruz. Benzer şekilde mülkiyet sorunu bağlamında toplumun farklı kesimlerinden zamanla ve adeta her kafadan bir ses çıkması ve yeterli bilgilendirme olmaması nedeniyle haklı endişelerin ortaya çıkmaya başladığını gözlemliyoruz. Bu noktadan hareketle Halkın Partisi aşağıdaki görüş, eleştiri ve önerileri sizinle paylaşmayı toplumumuza karşı sorumluluğunun bir gereği olarak görmektedir. Bu mektup sizlere Parti Meclisimiz tarafından alınan bir karar çerçevesinde gönderilmiştir. Aşağıdaki hususlar gerek Güney Kıbrıs gerekse KKTC basınında yer alan haberlere ve iddialara değil, her iki taraftan ve BM’den yetkili konumda olanların açıklamalarına dayanmaktadır.
1-Müzakere sürecinde bir sonuca ulaşılabilmesi için, tüm ilgili tarafların bir araya gelmesi ve tüm konuların masaya yatırılıp gerçek anlamda al-ver aşamasına geçilmesi gerekir. Özellikle 2004 ertesinde Kıbrıs Rum tarafının müzakereler son aşamaya gelmesin ve taraflar gerçek anlamda bir al-ver aşamasına geçmesin diye özel çaba sarfettiği bir ortamda, süreci iki lider arasındaki bir süreç olmaktan artık çıkarmak gerektiği aşikardır. Aksi halde sürecin sürüncemede bırakılması, uzatılması daha bir mümkün olacaktır. Öte yandan Kıbrıs Türk tarafının bazı konularda pozisyon kaybına uğraması ihtimali de artacaktır. Oysa sürecin uluslararası bir düzeye çekilerek farklı aktörlerin dahil edilmesi, olumlu yahut olumsuz, bir sonuca ulaşılması olasılığını artıracaktır. Şahsınızın açıklamalarında kısa süre önce daha net şekilde dile getirilen beşli toplantının yerine son dönemde BM Genel Sekreteri ile üçlü görüşmenin almaya başlandığını gözlemliyoruz. Oysa üçlü görüşmenin yukarıda tarif edilen son aşamaya geçilmesine, müzakerelerin bu aşamasında istenilen katkıyı yapacağını düşünmüyoruz. Geçmişte bu türden üçlü görüşmelerde Kıbrıs Rum liderliğinin ısrar ve inatla al-vere girmekten kaçındığına tanıklık ettik. Benzerini yaşayıp süreci sürüncemede bırakmalarına izin vermemek gerekir. Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafının özellikle Garantörlerin katılımıyla yapılacak beşli toplantı vurgusunu yükseltmesi, üçlü toplantı ile sınırlı kalacak bir New York görüşmesinin süreci sonuca götürmeyeceğinin bilinciyle hareket edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Sadece bir üçlü görüşme önerisi gelmesi durumunda bunu beşli görüşmenin takip edeceği bir hale dönüştürmek, birinden diğerine doğal bir geçişi zorlamak gerekecektir. Üçlü görüşme için davetin BM Genel Sekreteri tarafından yapılacağı sürekli dillendirilmektedir ve gördüğümüz kadarıyla Genel Sekreter’in Özel Danışmanı ile Kıbrıs’ta sürekli temasınız vardır. Kendisi kanalıyla yapılacak davetin net bir yol haritası içermesi için çaba göstermemiz gerekir diye düşünüyoruz. O davette beşli toplantının takviminin de onunla birlikte şekillenmesi şimdiden tasarlanabilirse müzakerelerde sonuca varmak mümkün olabilir. Kıbrıs Rum tarafı genelde Garantörler ile aynı toplantıya “iç meseleleri kendi aramızda çözmeliyiz, yabancıların iç meselelerin çözümünde müdahil olmasını kabul edemeyiz” gerekçesini ortaya koyarak katılmaktan kaçınmaya ve bu argümanla da duruşunu meşrulaştırmaya çalışır. Kıbrıs Türk tarafı bir çıkış yolu olarak ve bu bahaneyi ortadan kaldırmak üzere “beşli toplantıda iç mesele olduğuna inanılan konular iki lider arasında, Garantörlerle ele alınacak konular da Garantörler ile eş zamanlı olarak farklı oturumlarda aynı beşli toplantıda ele alınabilir” önerisini ortaya koyabilir. Bu konuda BM ve diğer uluslararası aktörler tarafından geçmişte genel kabul gören çıkış yolu önerileri Cumhurbaşkanlığı arşivinde de mevcuttur. Bu yahut benzeri başka formüller ortaya konularak yapılacak bir üçlü görüşme önerisi, beşli bir toplantıya dönüştürülmeye çalışılmalı ya da böyle bir toplantının takip etmesi zorlanmalıdır diye düşünüyoruz. Bu aşamalar tamamlanmazsa süreç yıllardır
olduğu gibi sürüncemede bırakılacaktır ve mevcut statükodan çok da rahatsız olmayan Kıbrıs Rum liderliğinin buna yönelmesinin önünü almak gerekir. Kuşkusuz bu sadece Kıbrıs Türk tarafının elinde olan bir şey değildir ama daha bu aşamada buna gereken özeni gösterebilirsek bahse konu riski azaltmış oluruz.
2-Müzakere sürecinde bir sonraki aşamaya ya da son aşamaya geçmeli, bu zorlanmalıdır. Ama bunun için konuların özüne dair taviz verilmesine gerek olduğuna inanmıyoruz. Bir başka ifadeyle müzakerelerde prosedürde bir ilerleme elde edilebilmesi için altı başlıktan birinin ya da birkaçının esasına dair taviz verilmesi doğru bir yaklaşım değildir. Bu konuya gerekli özenin gösterilmesi gerektiği inancındayız. Bir süredir Garantiler konusunu Türkiye ile görüşeceğinizi söylemeniz, sonrasında da Türkiye ziyaretiniz ertesinde bu konuda basına açıklamalarda bulunmanız Garantörlerin de katılacağı toplantıyı gereksiz kılan bir durum yaratabilir. Üstelik bu yaklaşım, esasen doğru olmasa bile Kıbrıs Rum tarafında Garanti sisteminden vazgeçebilecek olduğumuz yönünde bir algı yaratmış durumdadır. Eğer bunu Garantörlerin de katılacağı toplantı yapılsın diye vurguluyorsanız Kıbrıs Rum tarafı yakında “zaten Türkiye ile siz istişare ediyorsunuz, bize Türkiye’nin pozisyonunu siz söyleyin kendi aramızda bunu da konuşalım” şeklinde bir tutum izlemeye başlayabilecektir. Böylesi bir durum, Kıbrıs Rum tarafının “garantileri Kıbrıs Türk tarafı aracılığıyla Ankara ile görüşüyoruz” şeklinde bir izlenim yaratmasına ve yıllardır uluslararası aktörlere yönelik sürdürdüğü “Kıbrıs Türk tarafı özne değildir” şeklindeki propagandasına arzu etmediğimiz şekilde alet edilebilir. Nitekim Rum liderin sözcüsü sizden “Ankara ziyaretinize dair izahat beklediğini” bu maksatla söylemeye başlamış görünmektedir. Garantörlerin bulunacağı beşli toplantı öncesinde Garantilere dair kartlarımızı açmamız Rum tarafını bahse konu toplantıya yaklaştırmak yerine daha da uzaklaştırabilir. Son günlerde Birleşik Krallığın üsleri ile Garantörlüğü arasında kurduğunuz bağlantı, bir aşamada Garantörlük yerine askeri üs taleplerini haklı çıkarmaya dönük bir manevraya benziyor. Ancak Rum tarafı garanti sistemine dair müzakereye burada ve daha şimdiden, yani Türkiye olmadan da başlayabileceğinizi düşünme eğilimine giriyor. Eğer son aşamaya geçmek ve sonuç almak isteniyorsa, Garantiler yahut başka bazı başlıklara dair, özellikle de beşli toplantının konusunu oluşturan unsurları şimdiden tartışmaya açmamak gerekir diye düşünüyoruz. Zira sürecin olası bir başarısızlığı halinde garanti sistemine dair “devam etmelidir” yönündeki şimdiki pozisyonumuz erozyona uğrayabilecektir. Tüm tarafların her konuyu bir al-ver mantığıyla tartışacakları bir ortamda ve zamanda esneklik gösterilmesi aynı tehlikeyi içermez çünkü bir bağlama oturtulabilir ve diğer konuların esasıyla ilişkilendirilebilir. Oysa bugünden ve bu şartlarda yukarıda tarif edilen mesajın verilmesi bizi son aşamaya taşımak bir yana daha da uzaklaştırabilecektir. Buna bizim tarafın dikkat etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Son aşamaya geçiş için, yani prosedürde ilerleme elde edilmesi için konuların esası yerine yine prosedürde yapılabilecek öneri, yukarıda ilk maddede tarif edilmiştir.
3-Müzakere süreci konusunda dikkatimizi çeken bir diğer unsur geçmişte Kıbrıs Rum tarafının sıklıkla kullandığı bir söylemin Kıbrıs Türk tarafınca da dillendirilmeye başlanmasıdır. Müzakerelerde son aşamaya geçmek için bizim tarafın en üst seviyede “ilerleme olursa” yaklaşımını benimsemesi bir süre sonra müzakereleri sıkıntıya sokabilecek niteliktedir. En erken zamanda bu söylemden uzaklaşılması gerektiğini düşünüyoruz. Kıbrıs Rum liderliği bugüne değin “yeterli ilerleme olursa bir sonraki aşamaya geçeriz” diyegelmiştir. Bu aşamadan sonra sürecin Garantörlerin de müdahiliyetiyle sonuçlandırılmasını istemiyorsa “yeterli ilerleme yok” bahanesi arkasına saklanma yoluna gidebilecektir. Bizim buna müsaade etmememiz gerekir. İlerleme şartı koymak, buna rıza vermek bir ön kabul yaratacak ve şimdiden ucu açık bir sürece davetiye çıkarmak anlamına gelebilecektir. Oysa herkes de çok iyi bilmektedir ki 48 yıldan sonra iki lider arasında ele alınan dört başlıkta belirli bir noktanın ötesinde finalize edici ilerleme tabi ki olamayacaktır. Bu dört başlıkta sonuca yaklaşmanın yolu, diğer iki başlığın ve onlara dair aktörlerin de dahil olacağı bir al-verdir. Dikkat ederseniz Kıbrıs Rum liderliği ve diğer yetkilileri yeterli ilerleme olursa “ortak açıklama”; yeterli ilerleme olursa “üçlü görüşme” söylemini özellikle işlemektedirler. Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak bu şartlı yaklaşıma kendi açıklamalarımızla prim vermemeliyiz. Aksi halde çözüm değil de sürecin devamından yana olanlar bunu istismar ederler. Bu konuda 11 Şubat Ortak Açıklamasında yer alan unsurlara yaslanmanızda yarar olduğuna inanıyoruz. Ortak açıklamaya göre süreç “sonuç alıcı bir şekilde yapılandırılmış bir müzakere” olarak yürütülmelidir (“structured negotiations in a results-oriented manner”). Bir sonraki aşamaya geçmek, al-ver unsurunu içerecek bir modaliteyi zorlamak, ilgili diğer aktörlerin masada olmasını istemek, konuların birbiriyle bağlantılı müzakere edilmesini sağlamak için, bu sonuncusu da kapsamlı çözüme ulaşmak için elzemdir. Bu unsurlar Ortak Açıklama’da çizilen çerçevede mevcuttur ve oraya yaslanılmalıdır, “ilerleme olursa bir sonraki aşamaya geçilir” tezine değil.
4-BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide tabular olmaksızın iki liderin her konuyu konuşabildiğini söylüyor. Açıklamasında “bu her konuyu müzakere ediyor olduğumuz anlamına gelmez” diyerek harita ve rakama dair şerhini de düşüyor. Bu tutum toprak ayarlaması konusunda sıkıntı yaratmayabilir ancak Garantiler konusunun Garantörler olmadan da müzakere edilmesi kapsını aralamaya dönük bir baskıya dönüşebilir. Buna dikkat etmeniz ve sayın Eide’yi de bu konuda ikaz etmeniz gerektiğini düşünüyoruz. Garantör devletler katılmadan bizi garanti sistemini müzakere eder pozisyona çekerlerse süreç hiç bir zaman son aşamaya gelemeyebilir ve sürüncemede kalabilir. Geçmişte de güvenlik ve garantiler konuları iki lider arasında pozisyon teatisi ve karşı tarafın ortaya koyduğu öneriyi yorumlama şeklinde ele alınmıştı. Ancak sayın Eide’nin son açıklaması bunun ötesine geçilme eğilimini yansıtmaktadır. Buna dikkat edilmesinde yarar olduğuna inanıyoruz. Bunun bir miktar da sürecin başında Sözcünüz tarafından “Garantiler tabu değildir” şeklinde bir açıklama yapılmasından kaynaklandığını düşünüyoruz.
Bu türden konularda yapılacak açıklamalar karşı tarafta gerçekçi olmayan bir beklenti yaratabilir ve sürece yardımcı olan BM yetkilisinin de hassasiyetlerinizi görememesi sıkıntısını doğurabilir. Bu noktayı, yani sizi temsil eden Sözcünüzün takip edeceği kamu diplomasisinin sürece ciddi etkileri olabileceği gerçeğini lütfen gözden kaçırmayınız.
5- Bir süre önce tarafınızdan yapılan bir açıklamada Kıbrıs Rum tarafı da gerekli esnekliği gösterirse “makul bir çerçeveyi oluşturmak mümkün olur” demiştiniz. Hedeflenenin bir çerçeve anlaşması değil de kapsamlı bir çözüm belgesi olduğunu varsayıyoruz. Zira dünyadaki başka bazı uyuşmazlıklarda çerçeve anlaşmalarının sorunları çözmekten ziyade ötelediğine ve taraflar arasında yapıcı muğlaklık nedeniyle yeni tartışmalar, yorum farklılıkları yaşandığına tanıklık ettik. Aslında 11 Şubat belgesi dahi çok genel tasarlanmış bir çerçeve belgesi olarak görülebilir. Ancak tarafların bu belgeyi ne kadar farklı yorumladıklarını, her bir tarafın kendi tezini güçlendiren bir unsur olarak bu belgeyi yorumlamaya çalıştığını hep birlikte gözlemledik. O nedenle uyuşmazlığın taraflarının genelde bazı temel kavram ve ilkeleri, hatta BM parametrelerini bile farklı anladığı ya da anlamayı tercih ettiği bir uyuşmazlıkta genel ve muğlak belgelerin Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olamayacağına inanıyoruz. Bu nedenle Kıbrıs Türk tarafının kapsamlı çözüm vurgusunu öne çıkarmasının gerekliliğine dikkat çekmek istiyoruz. Bu süreçte “bugüne değin elde edilenleri kayıt altına almak” gibi bir düşünceyle bir çerçeve anlaşması ortaya konulacak olursa Kıbrıs Türk tarafının buna temkinli yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz. Zira Kıbrıs Türkünün bir statü kazanmayacağı ve bizleri yine bir sonraki duruma ulaşıncaya değin ‘arafta’ bırakacak bir metin, sorunlarımızı çözemeyeceği gibi daha da karmaşıklaştırabilecektir.
6-Kıbrıs Rum tarafı 2004 müzakere sürecinde Kıbrıs Sorunu ile AB sürecini bazı açılardan birlikte ele almış, konu kendi üyeliğine geldiğinde ve istediğini elde etmesi ertesindeyse bu bağlantıyı koparmıştır. Bir başka ifadeyle garantilenmiş AB üyeliği ortaya çıktığı andan itibaren çözümden daha da uzaklaşmış ve “AB üyeliğimiz ayrı, Annan Planı ve Kıbrıs’ta çözüm ayrı” yaklaşımını ortaya koymuştur. Bugün maalesef doğal gaz konusunda da aynı çıkmaz yola girilmesi tehlikesi ile karşı karşıyayız. İşte tam da bu nedenle aylar önce sizlere bu konuda eleştiri yapmış ve öneriler ortaya koymuştuk. Doğal gaz konusunda Kıbrıs Rum tarafının çözüm olmadan kritik eşikleri dönememesi, dönmesine müsade edilmemesi gerek uluslararası aktörler nezdinde yapacağımız girişimlerle gerekse Türkiye ile birlikte hareket ederek ortaya konulacak bir caydırıcılıkla başarılabilirdi. Bugünden sonra Kıbrıs Rum
tarafının “çözüm olmasa da doğal gazı zaten çıkarabiliyor ve satabiliyoruz, o zaman çözüm olmasa da olur” diyebileceği bir ortamın önlenmesi için çok daha fazla çaba sarf edilmesi gerekiyor. Başta ABD olmak üzere uluslararası aktörler ile olan temaslarınızda bu noktaya dikkat çekmeniz bize göre çok önemlidir. Bunu “biz de bu kaynaklardan yararlanmak istiyoruz” mantığına oturtmak yerine “çözüm olmadan bu konu Kıbrıs Rum tarafı için garantilenmiş bir hal alırsa çözümden uzaklaşacaklar” noktasına dayandırılmalıdır diye düşünüyoruz. Doğal gaz konusunun başlangıçta düşündüğünüzden daha problemli ve süreci olumsuz etkileyebilecek bir husus olduğunu siz de kamuoyuna yaptığınız bir açıklamada dile getirmiştiniz. Rum tarafının bu süreci müzakerelere paralel şekilde götürmesine müsade edilmemesi gerektiğini her düzeyde dile getirmek gerektiğini düşünüyoruz. Bu bağlamdaTürkiye ile Rusya arasında son dönemde geliştirilen diyaloğun da kullanılmasında yarar bulunmaktadır, hatta bu durum Rusların çıkarlarıyla da örtüşebileceği gözardı edilmemelidir. Uyuşmazlıkların çözümünde ilgili tarafların devam eden statükodan rahatsız olmaları ve statükoyu tahammül edilemez bir şey olarak görmeleri önemlidir. Bugün için AB üyeliği ve adanın tek tanınan hükümeti olma olgusuna bir de doğal gaz konusunda çözüm olmadan da ilerleyebilme olgusu eklenirse çözüm müzakerelerinde Kıbrıs Rum tarafı makul pozisyonlardan daha da bir uzaklaşacaktır. Zaten bazı açılardan aşırı talepler ortaya koyan Kıbrıs Rum tarafının makul bir noktaya gelmesi biraz da doğal gaz ve benzeri konularda “işlerin yolunda gitmediğini” hissetmesiyle mümkün olabilecektir. Bunu, güç kullanımına dayalı bir politika izlenmesi anlamında söylemiyoruz. Uluslararası aktörlere “çözüm konusunda samimiyseniz, bu noktanın garantilenmiş bir doğal gaz süreci olmasına izin vermemeniz gerekir. Aksi durumda çözüme dair iradenizi sorgulamamız gerekir” şeklinde uyarılarda bulunmanız gerektiğini düşünerek, bu konuda sadece Kıbrıs’ta değil yurt dışında dünya başkentlerinde yoğun diplomatik girişimlerde bulunmanız gerektiğine inanarak söylüyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Halkın Partisi, Kıbrıs Türk halkı gibi Kıbrıs müzakerelerinin artık bir sonuca ulaşmasını istemektedir. Tercihimiz başarılı bir sonuçtur ve karşılıklı kabul edilebilir kapsamlı bir çözümdür. Bu süreçte üzerinizde önemli bir sorumluluk olduğunu biliyoruz. Bazı siyasilerin sorumsuzca hareket ederek sizi açıklamalarıyla, tam da müzakerelerin önemli bir aşamaya geldiği bir dönemde, rahatsız etme gayreti içerisinde olduklarını da gözlemliyoruz. Bu türden gelişmelerin sürece dair konsantrasyonu bozmayacağını ümit ediyoruz. Kıbrıs Rum tarafı, içinde bulunduğ mevcut durum ve statükodan istifade ediyor olması nedeniyle müzakereleri devam ettirmek ve avantajlı siyasi konumunu daha da konsolide etmek eğilimi içerisinde olabilir. Aksi söz konusuysa, süreci iyi yönetmeniz bizleri kapsamlı çözüme taşıyacaktır ki bu bizim ilk tercihimizdir. Kıbrıs Rum liderliğinin niyeti konusunda sıkıntı varsa dahi, süreci iyi yönetmeniz bu sorunun neden çözülemiyor olduğunun doğru anlaşılmasını sağlayacaktır. Eleştiri ve önerilerimizi dikkate alacağınızı umuyor, çok da kolay olmadığını bildiğimiz çalışmalarınızda kolaylık ve başarılar diliyoruz.
Saygılarımla,
Kudret Özersay
Halkın Partisi Genel Başkanı