Bu ülkeyi bugüne değin yönetenlerin yaratmış oldukları yönetim zafiyetinin bu toplum açısından nelere mal olduğunu herkesin görmesi gerekiyor. Protokol metninin geldiği son şekle bakıldığında, eski siyaset anlayışında olanların ülke yararını gözeterek anlaşmayı düzeltmek için zerre kadar çaba ortaya koymadıkları anlaşılmaktadır. İmzalanan metindeki itiraflar neticesinde Kıbrıs Türk Halkı uluslararası arenada küçük düşürülmüş ve kendi kendi yönetemez şekilde gösterilmiştir. Bugüne değin hükümette yer alan tüm siyasi partilere de seslenmek lazım; Altına imza attığınız protokol metninde yer alan itiraflar, ülkeyi kötü yönetim ile ne hale getirdiğinizin açık kanıtıdır. İmzaladığınız itiraflar kendi yapmanız gerekenleri yapmayıp onları 1986’dan beridir imzalamakta olduğunuz ekonomik protokoller çerçevesinde nasıl bir uluslararası taahhüt haline getirdiğinizin göstergesidir. Halkın Partisi olarak taslak metin konusunda daha önce çok sayıda öneri ortaya koyduk. Buna rağmen protokole imza atanların bu önerileri dikkate almayarak protokolü gerektiği gibi müzakere etmedikleri ve tıpkı bazı kesimlerin “karşıyız, kabul etmeyiz” demekle kaldıkları gibi “bir kalemde hemen imzalarız” duruşunu sergilediler.
Halkın Partisi, Türkiye ile yapılacak olan ekonomik ve mali işbirliği protokolünün şeffaflıktan uzak bir şekilde sadece “basına sızdrılan” taslak metni üzerinde detaylı olarak inceleme yapmış ve, savunduğu yeni siyaset anlayışının gereği olarak, taslağın bazı maddelerine karşı çıkılması ve değiştirilmesi gerektiğini, bazı maddelerin olumlu olduğunu ve bazılarınınsa netleştirilmesi gerektiğini kamuoyu ile açıkça paylaşmıştı.
“2016-2018 Yapısal Dönüşüm Programı” olarak adlandırılan protokolün imzalanmış son şeklini yine detaylı bir şekilde incelediğimiz zaman hala daha vurgulanması gereken önemli gerçeklerin olduğu görülmektedir. Öncelikle, imzalanan protokolü, eski ve mevcut hükümetlerin bu ülkeyi yıllarca eski siyaset anlayışıyla nasıl kötü ve zafiyetlerle dolu bir şekilde yönettiklerinin kanıt metni olarak görmekteyiz. Protokol metninde açıkça itiraf ettiğiniz gibi, 1983 KKTC Kurucu Meclisinden bu yana yıllar geçmiş olmasına rağmen hala daha;
– “bakanlıkların teşkilatında politika oluşturacak, koordinasyon, planlama ve iç denetim gibi fonksiyonları yürütecek birimler” oluşturamadınız;
– “DPÖ tarafından yayınlanan veriler(in) uluslararası standartların gerisinde kaldığı gibi yetersiz de kalmış” olduğunu görmezden geldiniz;
– “özellikle küçük ölçekli belediyelerde nepotizmin (yani kayırmacılığın) etkisi(nin) rasyonel karar almayı” engellediğinin farkına bile varmadınız;
– “Üçlü kararname ile gerçekleştirilen siyasi atamaların sayısının birçok ülke örneğinin üzerinde olması” bir yana, bu acı gerçeğin “kamu yönetimini oldukça siyasileştir(diğini), (ve) neredeyse kadrolu personel sayısına eşitlenen geçici personel ve işçi istihdamları(nın), liyakate dayalı yönetimi tamamen ortadan” kaldırmasına izin verdiniz.;
– “Karmaşık hizmet sınıfları, kişiye özel oluşturulan kadrolar ve kurumlara hiçbir söz hakkı verilmeden düzenlenen sınavlar” yaparak “kamu görevine atanma ve yükselmelerdeki bilgi ölçme ve değerlendirmeyi büyük ölçüde etkisizleştir(diniz)”;
– “Bütçe dışı fonlar ve kuruluşlarla beraber kamu harcamalarının 1/3’ünden daha fazla bir kısmı(nın) bütçe dışında” kalmasına göz yumdunuz;
– “Maliye Bakanlığı dışında bünyesinde teftiş kurulu ya da iç denetim birimi bulunan Bakanlık yoktur” acı gerçeğini dikkate almayarak herhangi bir denetim standardı yaratamadınız.
Altına imza attığınız protokol metninde birebir aynı ifadelerle yer alan bu itiraflar, ülkeyi kötü yönetim ile ne hale getirdiğinizin açık kanıtıdır. İmzaladığınız itiraflar kendi yapmanız gerekenleri yapmayıp onları 1986’dan beridir imzalamakta olduğunuz ekonomik protokoller çerçevesinde nasıl bir taahhüt haline getirdiğinizin göstergesidir. Kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendine yeten, dışa bağımlılığı azalmış, değişime ayak uydurabilen, istikrarlı ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı yaratmak için politika oluşturacağınıza, ve Türkiye ile gerçek anlamda bir ekonomik ve ticari işbirliği yapacağınıza, maalesef kolaya kaçıp bu toplumun kendi iradesini adım adım teslim edecek, yönetme iradesini delege edecek uluslararası taahhütler altına imza attınız ve yolla toplumumuzu itibarsızlaştırmaya devam ettiniz.
Bir önceki hükümet döneminde basına yansıyan taslak metinde de benzer itiraflar ve düzeltilmesi gereken maddeler yer almış, eski siyaset anlayışının metin karşısındaki tavırları hem “karşıyız, kabul etmeyiz” anlayışıyla, hem de “bir kalemde hemen imzalarız” anlayışıyla yine aynı sonuçları doğurmuştur. Protokol metninin geldiği son şekle bakıldığında , eski siyaset anlayışında olanların ülke yararını gözeterek anlaşmayı düzeltmek için zerre kadar çaba ortaya koymadıkları anlaşılmaktadır.
Halkın Partisi taslak protokol metni üzerine 12 Nisan 2016’da yaptığı kapsamlı açıklamada;
– Protokol taslağında yer aldığı gibi bir liman otoritesi kurulmasını ve bunun liman hizmetlerinden ayrılmasını desteklerken, liman otoritesinin gelir-gider sorumluluğunun eksik bırakıldığına, ve liman otoritesi için yetki itibariyle sadece gözetim ve denetime yer verilmesine dikkat çekilmiş, liman otoritesinin aynı zamanda “liman yönetimi” yetkisine de sahip olması gerektiği vurgulanmıştır.
– Ülkemizin ölçeği düşünüldüğünde KIB-TEK’in üretim, iletim ve dağıtım fonksiyonlarının ayrıştırılmasının hizmetlerin daha da pahalılaşmasına neden olabileceğine vurgu yapılmış, maliyetleri artıracak türden bir ayrıştırma yerine, üretim, iletim ve dağıtım maliyetlerinin ayrı ayrı değerlendirilebilmesi, emeklilik ve benzeri yükümlülüklerin hangi alanda ne durumda olduğunun görülebilmesi ve ayrı ayrı tedbir alınabilmesi açısından finansal bir ayrıştırmanın yararlı olacağına vurgu yapılmıştır. Ayrıca Türkiye’den kablo ile elektrik bağlantısına gidilmesinin Avrupa Enterkonnekte Elektrik Ağı’na çift yönlü, yani elektrik alındığı gibi satabilmeye de imkan verir bir şekilde bağlanılması çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Yasal ve yapısal reformlarla istikrarlı bir yapıya dönüştürülmüş KIB-TEK’in her hal ve şartta hem üretim, hem iletim, hem de dağıtımda var olmaya devam etmesi gerektiği ve bu ilkenin de protokolde açıkca kayıt altına alınması gerektiği vurgulanmıştır.
– Telekomünikasyon Dairesi için en uygun yöntemin önceden de denenmiş bir yöntem olan gelir ortaklığında kamu-özel işbirliği modeli çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmesi gerektiği dile getirilmiştir.
– 1996’dan beridir hükümet programlarında yer alan genel sağlık sigortası sisteminin ülkemiz şartları da dikkate alınarak (örneğin yabancı öğrenciler ve turistler) yürürlüğe konulmasına değinilmediği, sağlık hizmetlerinin sunumu ve finansmanının ayrıştırılmasından söz ediliyor olmasındaki gayenin net olmadığı, devletin Anayasal yükümlülüğünü paralı bir hizmete çevirecek yaklaşımlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmıştır.
Gelinen son noktada, bu önemli konuların hiçbirinin dikkate alınmadığı, bazı konularda makyaj niteliğinde değişikliklerin yapıldığı ve protokolün özünün aynı olduğu görülmektedir. Herşeyden önemlisi, Yapısal Dönüşüm Programı olarak isimlendirilen protokol metninde devletin en basit detaya kadar nasıl çalışacağı ve kurumların örgüt şemasının dahil nasıl yapılacağı noktalarında taahhüt altına girilmesini son derece yanlış ve halkın kendisine olan güveni bütünen sarsacak bir unsur olarak görmekteyiz.
Ömrünün çok kısa olacağı herkes tarafından bilinen azınlık nitelikli koalisyon hükümetinin önümüzdeki üç yıla dair uzun vadeli taahhütler altına girmesi demokratik meşruiyet sorunu taşımaktadır. Halkın Partisi, protokolün ilk seçimin ertesinde halkın iradesiyle seçilen bir hükümet tarafından revize edilmesinin şart olduğunu düşünmektedir. Halkın Partisi olarak göreve geldiğimizde protokolü yukarıda bahsi geçen önemli konular çerçevesinde revize etme iradesini ortaya koyacağız. Bu irade ile gerçek anlamda bir ekonomik işbirliği anlaşmasının konusu olmaması gereken unsurları Türkiye ile olan ilişkimiz dışına çıkaracak ve Türkiye ile gerçek anlamda bir ekonomik ve ticari işbirliği anlaşması imzalamak için gerekli tüm girişimleri yapacağız.