“ÖZERSAY: AYNI EZBERLE ÜÇLÜ GÖRÜŞME NE ŞAŞIRTICI NE DE HEYECAN VERİCİDİR”
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Berlin’de Kasım ayında yapılması planlanan üçlü görüşmeyle ilgili olarak bir açıklamada bulundu. Özersay açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Üçlü görüşmenin Kasım ayında yapılacağı, ne şaşırtıcı ne de heyecan verici bir haberdir. ‘Ucu açık olmasın’ ve ‘siyasi eşitlik kabul edilsin’, ‘bu defa başarılı olsun’ gibi artık ezberlenmiş cümleleri ve temennileri tekrar etmeyi bir kenara bırakalım ve parmağımızın arkasına saklanmadan sorunun ne olduğunu açık açık konuşalım. Taraflar arasında ortak vizyon yoktur. Genel Sekreter de bunun olmadığını gördüğü içindir ki 2017’den bu yana sürece yeniden angaje olmak istemedi, geri durdu. Referans şartları belgesi de zaten bu ortak vizyon eksikliği nedeniyle oluşturulamadı. Federal ortaklık denilen şey yönetimi de zenginliği de paylaşmayı gerektirir ama Rum tarafı paylaşmaya hazır değil, istekli değil. Bu çok açık ve nettir. Siz çözüm olmadan da AB üyesi olsanız, çözüm olmasa da Kıbrıs’ın tek yasal hükümeti kabul ediliyor olsanız, çözüm olmasa da doğal gazı tek başınıza çıkarmanıza imkan veriliyor olsa Rumlarla yönetimi ve zenginliği paylaşır mıydınız?”
“YENİ DENİLEN KAĞIT ASLINDA VAR OLANLARIN TEKRARI”
Özersay, mevcut şartları hatırlatarak; “Şartlar böyleyken Rum tarafıyla hangi federasyonu, nasıl kuracağız?” dedi. “Federasyon kötü bir yönetim şekli değildir, ancak Kıbrıs’ta federasyonun şartları mevcut olmadığı için artık bunu görmek ve birbirimizi kandırmaktan vazgeçmek zorundayız” ifadesini kullanan Dışişleri Bakanı sözlerine şöyle devam etti: “Evet, iki taraf da elli yıldır ‘iki-toplumlu, iki-kesimli federasyon diyor’ ama bundan aynı şeyi anlamıyor. Şimdi Kasım’daki üçlü görüşme öncesinde, sırasında veya ertesinde referans şartları belgesi hazırlanmaya çalışılacak. Peki bu belgede neyin olması hedefleniyor? Geçmişteki uzlaşılar, 2014 ortak açıklama belgesi ve Guterres kağıdı. Dikkatlice bakılırsa her üç belge ve içerikleri konusunda tarafların aynı cümleleri okuyup bazı noktalarda tamamen farklı şeyler anladıklarını, bu belgeleri farklı yorumladıklarını görürüz. Şimdi sırf bir üçlü görüşme olabilsin diye ya da beşli toplantı yapılabilsin diye yahut müzakere süreci yeniden başlayabilsin diye bu üç kağıdın adını alt alta yazdığınızda yeni bir kağıt oluşmuş olacak ve buna da referans şartları adını vereceğiz. Farklı şeyleri anladığımız bu üç kağıdın adını alt alta yazınca anlamlarıyla ilgili olarak anlaşmış mı olacağız yoksa bir nevi yeni bir “üç kağıt”la mı karşı karşıya kalacağız? Bir arada yazıldıklarında ortaya yeni ve çözümü sağlayacak yeni bir kağıt mı çıkmış olacak? Nesi yeni? Yoksa Rum tarafının referans şartları belgesinde gerçek bir takvimi kabul edeceğine mi inanıyorsunuz? Bir an için takvimi kabul ettiğini varsayalım, çözümden aynı şeyi anlamazken, ortak bir vizyona sahip değilken takvim olsa ve müzakerenin ucu kapalı olsa ne fark edecek? Yoksa bunu yaparak Rum tarafının bu türden paylaşmaya dayalı bir çözümü istemediğini mi ispat etmiş olacağız? Yapmayın Allah aşkına, 2004 referandumu başta olmak üzere daha kaç eşikte bunu ispat edeceğiz? Haçana bir? Bunu uluslararası toplum da dahil artık bilmeyen ya da görmeyen mi var? Daha önce farklı liderlerle defalarca üçlü görüşmeler oldu.”
“YENİ BİR YAKLAŞIM ORTAYA KONULMAZSA DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMAZ”
Konuşmasına “Eğer Kıbrıs meselesinin 51 yıldır başarısızlığa uğrayan müzakerelerindeki asıl sorunun ne olduğuna gözlerimizi kapamaya devam edersek, Kasım ayında yapılacak üçlü görüşme de diğerlerinden pek farklı olmayacak, dostlar alışverişte görecek” sözleriyle devam eden Özersay, “Taraflar ve BM, “aynı cümleleri söylüyor ve yazıyoruz da acaba aynı şeyi anlıyor muyuz?” sorusunu kendi kendilerine sormazlarsa bu kısır süreç maalesef sonuçsuz şekilde devam edecek. Federal ortaklığın bugün Kıbrıs’ta mevcut olan şartlarda ne kadar gerçekçi olduğunu cesaretle sorgulamadıkları sürece yine yapıcı muğlaklık (constructive ambiguity) içeren, nere çekersek oraya gidebilecek olan, herkesin kendine göre yorumlayabileceği bir kağıtla müzakereye kaldığı yerden devam etmeye yöneleceklerdir. Peki bu neye yarayacak? Statükonun muhafazasına, kimsenin statükonun neden yıkılması gerektiğini sorgulamamasına ve tabi ki Kıbrıslı Türkler olarak bizim umutlarımızın askıda tutulmasına devam edilmesine. Bunlardan da öte Rum liderin bizdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olası adayların beklentilerine ve bir müzakere sürecinin başlamasına olan ‘ihtiyaca’ bakarak taviz koparmaya çalışmasına yarayacak.” dedi.
“AYNI EZBERLE DEVAM EDİLMESİ ÇÖZÜM DEĞİL STATÜKONUN DEVAMINI GETİRİR”
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, yıllarca vagonu dışarıdan salladıkları için gittiğimizi, yol aldığımızı sandığımızı ama aynı yerde sayıp durduğumuzu söyledi. Bunu yaparken de dışarıda bir başka hayat olduğunu düşünemediğimize dikkat çeken Özersay’ın açıklaması şu sözlerle devam etti: “O varacağımıza inandığımız yer aklımızda, ha bire gidermiş gibi yaptık. Bir süredir vagon sallanmıyordu, kendimize gelmeye, vagonun dışında bir hayat olduğunu görmeye başlamıştık. Ray değiştirip gerçekten yol alabileceğimiz bir yola girebilirdik. Görünen o ki Kasım’daki üçlü görüşmeyle birlikte gerekli cesaret gösterilip gerçekten yol alabileceğimiz bir hamle yapılamayacak. “Federasyondan aynı şeyi anlamıyor aynı şeyi beklemiyoruz, o halde önce neyi müzakere edeceğimizi konuşalım ve federal ortaklık dışındaki ortaklıkları da ele alalım” diyebilecekler mi? Üzgünüm ama görünen o ki aynı egzersizle, aynı ezberle, hiç sorgulamadan statükoya hizmet edecek bir yere doğru gidiyoruz yine…Tükenen süreçlerle yeniliklere yelken açamazsınız, olsa olsa Kıbrıs Türkünü yeniden müzakere masasına hapsedersiniz. Çözüm olabilmesi için Rum tarafında bir zihniyet değişikliği gerekiyor demişti sayın Cumhurbaşkanımız. Sonra da 2017’de süreç çöktükten sonra yaptığı görüşme çıkışında bir zihniyet değişikliği göremediğini söylemişti. Peki şimdi bu değişikliği görebiliyorsunuz da onun için mi müzakere sürecini bu şekilde ve bu zeminde yeniden başlatıyorsunuz, diye sormamız gerekmez mi? Ne değişti? Bir şey değişmiş olsaydı, Kasım’daki üçlü görüşme de önceki üçlü görüşmelerden daha farklı olabilirdi, ancak durumun aynı olduğunu, bir şeylerin değişmemiş olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Bugün mevcut şartlar çerçevesinde bakıldığında görünen budur. Kısır döngünün bitmesini ve iki tarafın yarım asır sonra uzlaşmasını istediğim için yukarıdaki analiz konusunda dilerim yanılırım.”