Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olup olmayacağı konusunda henüz verilmiş bir karar olmadığını belirtti. Katıldığı bir televizyon programında gündemi değerlendirerek soruları yanıtlayan Özersay, “Doğu Akdeniz’deki kritik gelişmeler çerçevesinde stratejik bir karar vermemiz gerekirse parti olarak günü geldiğinde oturup değerlendiririz. Devletin farklı kademelerinde görev yapıyoruz, en iyi nerde hizmet verebileceksek düşünüp orada olma bağlamında elimizi taşın altına koymamız gerekirse koyarız. Bu açıklamamdan hareketle aday olduğumun söylenmesine şaşırmam. Samimi olmaya çalışırım her zaman. İskele’de yaptığım konuşmada; daha önce cumhurbaşkanlık için aday olduğumu hatırlattım, diplomasi eğitimi alan ve bu işlerin içinden gelen biri olarak bunun mümkün olduğunu ama aday olmama ihtimalimin hala daha olduğunu söyledim. Adaylık açıklamadım.” dedi.
Kıbrıs meselesiyle ilgili sürecin tıkandığına işaret eden Başbakan Yardımcısı Özersay, “Hiçbir şey olmamış gibi 50 senedir devam eden müzakereleri devam ettirmek, bir beş sene daha oturup sonuç getirmeyen, Kıbrıs Türkü’nü yoran, hayatını askıya alan aynı egzersizi yapmak ve olmayacak olan bir duaya amin demek için öyle bir görevde bulunmaya gerek yok diye düşünüyorum. Stratejik açıdan çok ilginç bir konumu var Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin. Doğu Akdeniz bölgesinde uzun zamandır çok daha durağan bir dönemden geçiyorduk ama şimdi Ortadoğu bölgesinde çok hızlı yaşanan gelişmeler var. Doğu Akdeniz bölgesinde savunma ve askeri işbirliği konularında yaşanan gelişmeler, Rum tarafının farklı ülkelerle yaptığı uzlaşılar var. Bu bölgede yeni bir güç yapılanması ortaya çıkarıyor. Buna ilave olarak doğalgaz meselesi yeni bir yöne doğru sürüklüyor bizi. Dünyadaki en güçlü aktörler dikkatini buraya çevirmiş durumda. Eğer ayda en az bir kez Amerika Birleşik Devleti veya Rusya bu bölgeyle ilgili olarak açıklama yapıyorlarsa dönüp bir bakmamız gerekir. Meseleyi artık bizim Kıbrıs meselesi çözümü gibi dar bir perspektiften görmememiz lazım. Bu yeni oluşum içinde eğer Kıbrıs Türk halkının iradesi birşeylerin şekillenmesinde etkili olacaksa, Kıbrıs Türkü burada bir rol üstlenecek, bir aktör konumuna gelecekse o zaman Cumhurbaşkanlığı görevi kritik bir hal alacak. Askeri, stratejik ve güvenliğe ilişkin konulara, enerji ve doğalgaz konularına ve tabii ki bunlarla bağlantılı Kıbrıs sorununun geleceğine bakmak gerekir.” ifadesini kullandı.
Kıbrıs Rum topluluğunun hazır olmamasına rağmen, yönetim ve zenginliği paylaşmaya yönelik bir federal ortaklık için müzakerelerin 50 yıldır sürdürüldüğünü hatırlatan Özersay, federal ortaklığı vazgeçilmez bir takıntı olmaktan çıkararak, daha farklı, yeni fikirlere açık farklı modelleri konuşma noktasına doğru yürünecekse, cumhurbaşkanlığına nasıl bir vizyon konulacağının önemli olduğunu belirtti.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, hayatın bütün alanlarını kapsayan bin sayfadan oluşan kapsamlı bir çözüm anlaşması yapıp referanduma sunmak yerine; hayatın belirli alanlarında az sayıda konuda işbirliğiyle başlayıp güveni kendi içerisinde geliştirmenin ve kademeli olarak bu alanları genişletmenin bir ortaklık için iyi bir yol olabileceğini belirtti.
Özersay sözlerine şöyle devam etti: “Menfaatin ortak olduğu, her iki tarafın da yararına olacak konularda işbirliği yapılmasıdır bu, paylaşmaktan farklıdır. Federe ortaklıktan daha farklı bir türdür. Ayrılık değil aksine yine bir ortaklıktır, diyalogtur. Çünkü aslında günün sonunda bu Ada’da barış içinde bir arada var olacağız. Birbirimizin varlığını artık benimseyip, kabul edip nasıl burada yan yana yaşayacağımızı oturup birlikte şekillendirmemiz lazım. Bunun; anladığımız anlamda bir federal ortaklık olmasının çok mümkün olmadığı 50 senedir görüldü diye düşünüyorum.”
“Evrimsel bir işbirliği yapılmalı”
Binlerce sayfadan oluşan kapsamlı çözüm yerine birkaç konuda başlayacak bir işbirliği insanların çok daha kolay benimseyeceği, özümseyebileceği, uygulanmasına katkı koyabileceği ve uyguladıkça karşılıklı güven oluşturabilecekleri bir yöntemdir. Zaman içinde bizde bir takıntı haline dönüştü; federal çözümün dışında birşeyden bahseden herkes çözümün karşısındaymış gibi gösterilmeye, yaftalanmaya çalışıldı. Ayakları yere basan, dünyadaki başka gelişmeleri de dikkate alan bir tutuma ihtiyacımız var.”
Konuşmasında, başlangıçta kömür ve çelik gibi iki konuda işbirliği yaparak ortaklığa başlayan Avrupa Birliği örneğini veren Özersay, bunun evrimsel bir işbirliği modeli olduğunu dile getirdi. Özersay, “İsimler değil önemli olan, önemli olan her iki tarafın da içine sindirebileceği türden bir ilişki biçimini geliştirmektir. Bu kadar yıldan sonra bunu biz bir gecede, bir referandumla kapsamlı çözüm anlaşması şeklinde yapabilecek miyiz? Sınırlı birkaç konuda işbirliği yaparak başlayıp güveni o başlıklar üzerinden test edip konuları zaman içinde artırabiliriz. Belki 10-15 sene sonra, zaman içinde bir federatif ortaklığa da dönüşebilir. Ama bugün için federal ortaklığın şartları Kıbrıs’ta yoktur. İki taraf birbirine güven duymuyor. Kıbrıs Rum tarafı yönetim ve zenginliği paylaşmaya hazır değil. Federasyonun yaşamasına ilişkin şartlar, bir federasyon kültürü, paylaşma kültürü mevcut değil maalesef… Bunlar yokken federal bir ortaklığı kurmakta ısrar ettiğinizde ya kuramıyorsunuz 50 senedir olduğu gibi ya da kurulduğunda yaşatamıyorsunuz. İki seçenek vardır. Ya arazideki şartları değiştireceksiniz ve federasyona uygun hale getireceksiniz federasyon kuracaksınız, ya da şartları değiştiremiyorsanız ortaklığın şeklini değiştireceksiniz. Biz bugün Rumların yönetim ve zenginliği paylaşmaya hazır hale gelmesini mümkün kılabiliyor muyuz? Kılamıyoruz. Uluslararası aktörler buna yardımcı oluyor mu, bizimle paylaşmaları için destek atışı yapıyor mu? Yapmıyor. Rumlara ‘Sen buna yanaşmazsan, biz de seni Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tamamının hükümeti olarak görmeyiz’ mesajı verilse o zaman diyeceğim ki federal ortaklığın şartları oluşmaya başlıyor. Madem ki böyle bir gelişme yok, madem ki fiiliyattaki şartları değiştirmeye dönük olarak ilerleme sağlayamıyoruz o zaman mevcut şartlara uygun bir ortaklığı konuşmak gerekir.” şeklinde konuştu.
“Pandoranın kutusu açılmıştır”
Uzun yıllar bu işin içinde yer almış biri olarak, farklı siyasi ekolden gelen Rumlarla aynı masada oturup bu konuları tüm detaylarıyla konuşmuş biri olarak bugünü yorumladığını söyleyen Başbakan Yardımcısı, “Gördüğümü, tecrübe edindiğimi eğer toplumla paylaşmazsam, Kıbrıslı Türkler’in geleceğine ilişkin daha gerçekçi bir vizyon sunmaz, ürkek davranırsam toplum yararına hareket etmiş olmam. Doğrunun ne olduğunu görüyorsanız cesaretle çıkıp söylemek gerekir. Bizim Halkın Partisi olarak Kıbrıslı Türklerin geleceğine ilişkin yaptığımız budur. Kimse ‘siz çözüm karşıtısınız’ diyecek durumda değildir. Aradan geçen bunca süre, yaşadığımız tecrübe gösteriyor ki, federal ortaklık dediğimizde aynı şeyi anlamıyoruz Rumlarla. Sayın Anastasiades de Türkiye Cumhuriyeti’yle yaptığı görüşmede federasyon dışındaki bazı fikir ve seçenekleri konuşmuştur. Kıbrıslı Rumların seçilmiş açılmıştır.” dedi.
“Babamın devletin yönetimini başkasına devredelim diye öldüğünü düşünmüyorum”
Rum tarafında ve Türkiye’deki bazı basın yayın kuruluşlarının haberlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dış politika ve dış ilişkilerini Türkiye Cumhuriyeti’ne devredeceği, bunun Türkiye tarafından yönetileceği, bir tür Monaco modelinin konuşulmaya başlandığı söylentilerini değerlendiren Kudret Özersay iddiaları yalanladı. Özersay; “Bu ülkenin Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak söylüyorum; bir önceki hükümette de bu hükümette de böyle bir şey konuşulmadı. Halkın Partisi Başkanı olarak söylüyorum; partim de böyle bir şeyi doğru bulmaz. Bizim koalisyonda olduğumuz bir hükümet içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kendi kendini yönetmekten vazgeçmesi, dış ilişkilerini ya da başka yetkilerini başka devlete, stratejik ortağımız, tek müttefiğimiz Türkiye Cumhuriyeti’ne dahi devretmeyi doğru bulmayız. Ben bir şehit çocuğuyum. Babamın, devletin yönetimini başkasına devredelim diye öldüğünü düşünmüyorum.” ifadesini kullandı.
“Böyle bir adaletsizliği kabul etmiyoruz”
Başbakan Yardımcısı Özersay, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, dünya ülkelerinden gelen açıklamalar ve tepkileri de yorumladı. “Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle Karpaz açıklarında bir gemi arama yapmaya gitti, orada ne arıyor soruları soruluyor. Ada’nın güneyinde Amerikan şirketi ne yapıyor? Onun yaptığı faaliyetten bir farkı var mı Türkiye’nin yaptığının? Biri bir Türk şirketidir; TPAO, diğeri bir Amerikan şirketidir. Nasıl bir fark var? Bardağın dolu tarafına bakacak olursak, Avrupa Birliği de dahil bazı açıklamalar yapıyor olmalarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yaptırım uygulama noktasında tereddütleri var. Olmak zorunda zaten. Mahkeme mi Avrupa Birliği? Yargıç mı Amerika Birleşik Devletleri? Oturdukları yerden deniz alanıyla ilgili bir uyuşmazlıkta kimin haklı kimin haksız olduğunu, tespit etme yetkisine sahip kurumlar değiller ki. Bu konuda tespit yapabilecek olan Uluslararası adalet divanıdır, bir yargı organıdır. Onun dışında bir karar olmadığı müddetçe taraflar oturup konuşup anlaşmak zorundadır. Soru şudur; kimdir taraflar? Türkiye ve Kıbrıs adasını dünyaya göre temsil etme yetkisine sahip Kıbrıslı Rumlar mıdır? Söz konusu bile olamaz. Amerika açıklamasında diyor ki, iki toplumun ve diğer ilgili aktörlerin doğal kaynaklar ve diğer kaynaklar konusunda oturup konuşmaları, işbirliği yapmaları gerekir. Her iki tarafın da doğal kaynaklardan hakkaniyete uygun bir biçimde pay alması gerektiğini belirtiliyor. Kaç yıldır çıkış yolunun işbirliği olduğunu vurguluyoruz. Ayrıştığımız nokta; kapsamlı çözüm bağlamında diyor. Eğer adil olacaksak herkes kendine şu soruyu sormak zorundadır. Nasıl oluyor da her iki tarafa ait olan bu kaynaklarla ilgili Kıbrıslı Rumlar çözümden önce bunları kullanabiliyor, Kıbrıslı Türklerse çözümden sonra? Böyle bir adaletsizlik olamaz. Biz bunu kabul etmiyoruz.”