Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Rum tarafında ELAM mensuplarınca KKTC bayrağının yakılmasının Kıbrıs Rum tarafının genlerine işlemiş bir durumun yansıması olarak değerlendi ve Rum Temsilciler Meclisi’nde alınan Enosis kararını hatırlattı, “Bazı şeyleri çabuk unutuyoruz” dedi. “Enosis kararı tartışıldığında Rum tarafının hiç geri adım atmadığını hatırlıyoruz. Kıbrıs Rum tarafından toplumun genlerine işlemiş bir durum var. Değişebilir mi, değişebilir evet. Bir çaba, uğraş gerektirir. Kıbrıs Rum siyasi liderlerinin yapılanların yanlış olduğunu söyleyememiş olması endişe vericidir. Üstü kapalı bir şekilde yapılanı onaylamakla eşdeğerdir. Tabii eleştiri yaptığımız kadar doğru yapılanları da söylememiz gerekir. 2014 yılında Sayın Talat’a yapılan saldırı sonrasında Sayın Anastasiades Rum Polis Genel Müdürü’nü görevden almıştı. Siyasal iktidarın tavrı, tutumu, tedbir alıp almaması bundan sonrası için caydırıcı olma noktasında önemlidir. Yapılan ilkel bir davranıştır. Bir milletin değerlerine, sembollerine hakarettir, ciddi bir saygısızlıktır. Derin bir tepki doğuran provokasyondur. Bu şekilde tanımladığımız bir şeyi kalkıp biz yaparsak aynı saygısızlığı yapmış oluruz. Kıbrıs Türklerinin çok büyük bir kesiminin genlerine işlemiş olan Atatürkçülük üzerinden bir şey söylemek isterim. Mustafa Kemal’in bayrakla ilgili duruşu çağdaş ve medeni bir duruştur. Türk bayrağının üzerine basılıp geçilmesine rağmen önüne serilen Yunan bayrağının üzerinden geçmeyi, üstüne basmayı kabul etmemiştir. ‘Aynı yanlışı tekrar etmem’ demiştir. Üstelik 1920’lerde… Atatürk ilke ve inkılaplarını bu kadar seven, devletini bu ilkeler üzerine kurmuş bir halk olarak bir halka hakaret eden, küçük düşürücü, şiddet içeren davranışları tekrar etmememiz lazım. KKTC’de de bu yanlışların yapılmasına bizim müsaade etmememiz gerekir. Tüm siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin yaptığı açıklamaların hepsi Rum tarafındaki büyükelçilere geçiliyor. Bu hafta BM yetkilileriyle görüşmem olacak. Orada da gündeme getireceğim. Bunlar New York’a da rapor ediliyor. Belki de ‘zihniyet değişikliğine ihtiyaç var’ dediğimiz bu dönemde, Berlin’deki görüşmede de bu konuların konuşulması gerekir. Telefon açıp ‘Bu çok tehlikeli bir harekettir. Ağzınızı açıp bir kelam edin’ demek gerektiğini düşünüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Rum lidere bir telefon açılıp bu konudaki rahatsızlık dile getirilmeli, ‘sesinizi çıkarın, Kıbrıs Türkü kırılmıştır, rahatsız olmuştur.’ uyarısı yapılmalı.”
“Rum tarafının zenginlik ve yönetimi paylaşma konusunda zihniyet değişimine ihtiyacı var”
Başbakan Yardımcısı Özersay, Berlin’de yapılacak üçlü görüşmeye gayri resmi denmesinin nedeninin ortada bir müzakere süreci olmamasına bağladı. “Şu anda yapılan gayri resmi bir şekilde ‘acaba tarafların oturup da müzakereye başlamalarını mümkün kılacak bir zemin var mı yok mu’ istişareleridir. Nabız tutma yönündeki istişarelerdir. O anlamda ‘gayri resmi’ olarak tanımlanır.” ifadesini kullanan Kudret Özersay, 2017’de müzakere sürecinin çöktüğünü hatırlatarak şöyle devam etti: “Crans Montana’da garantörler de dahil, bütün ilgili taraflar bir araya gelmiş olmalarına rağmen Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri biraz da sütten ağzı yanarak, görevi daha yeni almışken aslında o müzakerelerden bir şey çıkmayacağını görüp müzakerelere son vermiştir. Kıbrıs konferansı bitmiş ve müzakereler başarısızlığa uğramıştır. Geçen süre zarfında görevlendirdiği Lute buraya geldi ve çok sayıda temas yaptı. Kendinize sorun; görevi tarafların tekrardan müzakere yapmaya başlamaları için bir ortak zemini var mı yok mu diye tespit etmek olan kişi yaklaşık 2 senedir uğraşıyor ama ortak zemin bulamıyor. Ortak zeminin göstergesi olarak da referans kağıdının hazırlanmasından bahsediliyor ama o kağıt da 2 senedir hazırlanamıyor. Sayın Lute’un Kıbrıs’a çok sayıda ziyareti oldu, hem Rum hem Türk lideriyle görüşmeleri oldu. New York’ta temasları oldu, garantörlere ziyaretleri oldu. New York’a eylülde gidildiğinde başka görüşmeler yapıldı ama sonuç itibariyle iki tarafın neyi müzakere edecekleri ve ana parametreler konusunda uzlaşmaya ulaşıldığı tespit edilemedi. Yapılacak olan şeyin bir evlilik mi, nişan mı, söz kesme mi olacağı netleştirilemediği için müzakere başlayamıyor. Müzakere başlasın gailesinde olmak da çok sağlıklı değil. Taraflar arasında ortak bir vizyon var mı? Ortak bir zemin var mı? Aynı şeyi mi anlıyorlar federasyon derken? Bunları netleştirmek lazım. En azından BM Genel Sekreteri doğru bir tespit yapmıştır; iki kesimlilikten de, siyasi eşitlikten de, etkin katılımdan da, federasyondan da yani en temel kavramlardan iki tarafın başka şeyler anladığını ve beklediğini görmüştür. Geçen süre zarfında öyle anlaşılıyor ki bu zemin oluşmuş değil. Kıbrıs Türk tarafında yaklaşık 2 yıl önce bir ortak zemin, payda, konsensus oluştu. Hükümeti de, muhalefeti de, Cumhurbaşkanı da, sivil toplum örgütleri de şunu görmeye başladı: Bir çözüm olacaksa paylaşmaya dayalı bir federal ortaklık olacaksa önce bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç vardır. Zihniyet değişikliğine ihtiyaç olduğunu bu memlekette herkes söyledi. Bu değişikliğin hangi noktalarda olması gerektiğini de çıktık hepimiz söyledik. Rum tarafının yönetimi bizimle paylaşmaya hazır olması lazım dedik ama paylaşamadığını, hazmedemediğini görüyoruz. Siyasi eşitliği bizim gibi anlamadığını, anlamak istemediğini görüyoruz. BM’nin tanımladığı şekilde bir siyasi eşitliği içine sindiremediğini görüyoruz ve diyoruz ki; bu anlamda bir değişime ihtiyaç vardır. Eğer bu değişmezse tekrar müzakere etmek anlamlı değildir. Çünkü sonuç çıkmayacak. Yine tıkanacak. Zenginliği de bizimle paylaşmak istemediğini verdiği örneklerden, yaptığı önerilerden görüyoruz. 2004 yılında çözüm üretmeyişinden gördük, görüyoruz. Doğalgaz konusunda da görüyoruz. Zenginliği bizimle paylaşmak istediğini gösteren bir değişikliğe ihtiyacımız var.”
“Rum tarafında yönetimi paylaşma noktasında gerileme ve katılaşma söz konusu”
Geçen süre zarfında olumsuz yönde değişim yaşandığını belirten Kudret Özersay, Rum tarafının yönetimi paylaşma noktasında daha da katı bir noktaya gittiğine işaret etti. Rum tarafınının BM Genel Sekreterliği’ne gönderdiği metinde ‘Bu devletin başı sadece Rum olacak’. Devlet başkanı Kıbrıslı Rum olacak, Başbakanlık dönüşümlü olabilir’ ifadesini kullandığına dikkat çeken Başbakan Yardımcısı, Rum tarafının, devletin başı yani devleti her platformda temsil edecek kişi, her hal ve şartta Rum olacak diyen bir noktada olduğunu söyledi. Özersay şu sözlerle açıklamasını sürdürdü: “Kıbrıs Rum siyasi liderliğini yani yönetimi paylaşma noktasında aslında ilerleme değil, gerileme olmuştur. Biz zihniyet değişimi beklerken aslında daha katı bir noktaya gelinmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı, zenginliği paylaşma konusunda hükümet ve Dışişleri Bakanlığı’yla istişare halinde bir doğalgaz önerisi hazırladı. Rum tarafına denildi ki; ‘gel bunu birlikte yönetelim, işletelim, nasıl paylaşacağımıza da birlikte karar verelim. Bu bir başlangıç olsun diye bir öneri yaptık. Rum tarafı bunu görüşmeyi kabul etmedi. Sonra içinde çok sayıda şartın yer aldığı bir başka karşı öneri yaptı. Buna da yanaşmadı ve tek taraflı faaliyetlerini sürdürüyor. Ne yönetimi ne zenginliği paylaşma konusunda Kıbrıs Rum tarafından bir değişiklik oldu. Şartlar böyleyken; paylaşmaya dayalı ‘federasyon’u görüştüğümüzde nasıl bir sonuç bekliyoruz? Berlin’de, ortak bir zemin var mı o görüşülecek. Şahsi görüşüm, böyle bir toplantıda Kıbrıs Türk tarafının iki konuda en baştan diretmesi gerekirdi. Neyi müzakere edeceğimizi, bunun temel unsurlarını, Kıbrıs Rum tarafının BM’nin tarif ettiği şekilde kabul etmesi ve bu yerleşmiş federal ortaklığın dışında da konuların konuşulabileceğinin kabul edilmesi ve Berlin’de konuşulması gerekir diye düşünüyorum. Çünkü Rum tarafının bir anlaşmaya zorlayacak olan bizim kozları kullanmamızdır. Artık bunlar gündeme gelmelidir. Zenginlik, doğalgaz bağlamında da Rum tarafının tek başına yapamayacağını, birlikte işletmemiz gerektiğini net bir şekilde ortaya koymamız gerekir. Bu şartlara baktığımda Berlin’le ilgili çok fazla umutlanamıyorum. Eğer birileri sırf dostlar alışverişte görsün, müzakereler devam etsin istiyorsa, toplantı yapılır… Bu yarar değil zarar getirir. Bilinen kağıtların tekrarından başka anlam ifade etmez. Bizi kısır bir döngüye hapseder. İhtiyacımız olan Rum tarafını kozlarımızda anlaşmaya zorlamaktır.”
“Bugün yaşananlar haklılığımızı belgeledi”
Demokrat Parti milletvekili Serdar Denktaş’a ilişkin iddiaları da değerlendiren Başbakan Yardımcısı Özersay, süreci şu sözlerle anlattı: “Serdar Denktaş oğlu için Bakanlar Kurulu’na belge getirdi. Biz bu işin uygun olmadığını fırsat eşitliğine zarar vereceğini söyledik ve süreci durdurduk. Herkese buna izin vermediğimizi gösterdik. Ama bize gelen başka bildiride Serdar Bey bakanlık yetkilisi ile kendi oğluna bu arazileri kiraladı. Bu durum biz de bir güven bunalımına neden oldu. Serdar Denktaş’a başka neleri kiraladınız dedik görmek istedik. Getirilen dosya içerisinde başka kiralamalar da olduğunu gördük. Bazı belgeler bizden saklandı. Serdar beyin oğlunun şirketine 100 dönüme yakın arazi kiralandı.” Serdar Denktaş’ın dokunulmazlığının kaldırılması söz konusu olur mu sorusu üzerine Özersay “Devleti zarara uğrattığını görüyorsak gereğini yapar dokunulmazlığının kaldırılması için adım atarız. İşte bu yaşananlar o zaman ki durumda bizim haklılığımızı ortaya koyuyor. Biz o zaman bu hassasiyetimizi ortaya koyarken hükümetin diğer partileri maalesef sesini çıkarmamış, tam aksine hükümeti bozma senaryoları oluşturup kamuoyuna deklare etmişlerdir. Bugün bir kez daha haklılığımız belgelenmiştir. Beklentim bu büyük lafları eden kişilerin siyasi etik anlamda bugün özür dilemeleridir.”
“Halkın Partisi olarak adil ve çok hassasız, herkesin içi rahat etsin”
Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay, istihdam konusundaki eleştirilerle ilgili de açıklama yaptı. “Herkesin içi rahat olsun ve bilsin ki biz bu konularda çok hassasız” diyen Özersay şöyle konuştu: “Kalkınma Bankası’yla ilgili olarak da münhal açılmış, internetten duyurulmuş ve 15 gün de beklenmiştir. Başvuran 40 kişinin içinden 6 tanesi mezun olduğu fakülte tutmadığı için sınava giremedi. Bir kişi girmek istemedi. Geriye kalan 33 kişi sınava girdi. Sınavı Doğu Akdeniz Üniversitesi yapmıştır. Yazılı 2 sınav düzenlendi. Birinci sınavı geçenler ikinciye alındı. İkinci sınavdan alınan puanlar da yukarıdan aşağıya sıralanmış, sonuçlar açıklanmıştır. İlk 20 mülakata alındı. Mülakatta hangi konuya kaç puan verileceği de önceden belirlenmiş, duyurulmuştur. Bunun üzerine de sonuç olarak yazılı sınavdan ilk 5’e girenin 3’ü alındı. Geriye kalan iki kişi de 6. ve 8. Sıradan alındı. Bu sınavın adil olmadığını söylemek mümkün değildir, rakamlarla söylüyorum. Sınava girenler arasında Bakanlardan birinin birinci derece yakını vardı ama alınmadı.
KIBTEK’te de bir istihdam yapılmamıştır ve aynen Kalkınma Bankası’nda olduğu gibi üniversiteden hizmet alınıp benzer şekilde adil bir sınav yapılmasıdır gailemiz. Bunun için uğraş vereceğiz. Önemlidir bunlar bizim için. Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı’na üst düzey sözleşmeli bir kişi alındı. Üst düzey sözleşmeli olduğu için yasal bir zorunluluk olmamasına rağmen münhal çıkılmış, hangi kriterler çerçevesinde alınacağı da açıkça belirtilmiştir. Başvuran adaylara puanlama önceki söylediğim kriterlere göre yapılmış ve ona göre istihdam edilmiştir. Herkesin için rahat etsin. Bilsin ki biz bu konularda gerekli hassasiyeti gösteriyoruz.”
“Bütçe sürecinde muhalefetten yapıcı, somut öneri gelmesini bekliyorum”
Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay, önümüzdeki günlerde yoğun bir bütçe süreci yaşanacağını hatırlattı ve muhalefetten eleştirinin yanı sıra somut öneri beklediklerini söyledi. “Bir önceki hükümette birlikte olduğumuz siyasi partiler bu şartlarda hükümet etmenin ne kadar zor olduğunu bizimle yaşayıp gördüler. 6 ay sonra, bunlar hiç yaşanmamış, bu şartlar yokmuş gibi davranmayacaklar diye düşünüyorum. Bütün bu sorunlar çok kolay çözülür gibi yaklaşmak yerine yıkıcı değil yapıcı eleştiriler, öneriler ortaya koyarlar diye bekliyorum. Bu bütçe süreci geçmişteki bütçe tartışmaları gibi değil daha yapıcı geçer. Bu memleketin de bu ülkenin yöneticilerinin de kaybedecek zamanı yoktur. Dar bir zaman içinde çok çalışmamız lazım.” diyen Özersay, toplumsal bir özgüvene, daha fazla çalışmaya ve üretken olmaya ihtiyaç olduğunu vurguladı. Özersay, “KKTC devleti bizim kendi geleceğimizi belirleyeceğimiz en doğal zemindir ve hakkımızdır. KKTC içinde kendi kendimizi yöneteceğiz. Kurumlarımıza da her hal ve şartta sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.” dedi.